Çalışmaya başlarken hedeflerimizi gerçekçi olarak belirlemek lazım. Çalıştıktan bir gün sonra derslerinizin hepsi 100 puan olmaz ya da bir hafta çalışarak liselere geçiş sınavından 500 tam puan alınmaz. Gerçekçi olmayan hedefler çalışmayı çabuk bırakmamıza sebep olur. Ben çalıştım ama istediğim yüksek sonuç olmadı diyerek pes edenler zafere en çok yaklaştıkları anda aslında geri dönmüşlerdir. Bu yüzden ilk başta ulaşabileceğimiz daha makul hedefler koymamız bizim çalışmalarımızdan daha fazla karşılık almamızı sağlayacak aynı zamanda moralimizin de yüksek olmasını etkileyecektir. Ben ne kadar uğraşsam da yüksek alamam gibi düşünceler ise birçok öğrencinin daha başlamadan pes etmesinde etkili olmaktadır. Ders çalışmaya başlamak için tüm şartların mükemmel olmasını beklerseniz bu hiçbir zaman olmayacaktır. Kimi zaman hava çok güzel olduğu için çalışasınız gelmeyecek, kimi zaman da hava kapalı olduğu için kendinizi çalışmaya hazır hissetmeyeceksiniz... Şartları oluşturanın siz olduğunu unutmayın. Mükemmeli bekleyerek zaman kaybetmeyin. Siz ilerlemeye başlayın o çok istediğiniz güzel sonuçlar hemen karşınıza çıkmaya, ufak ufak kendini göstermeye başlayacaktır. Hayatımızın başlangıcından itibaren başarılar ve geçici başarısızlıklar beraber ilerlemiştir. İlk adım atmaya başladığınız zamanları düşünün. O zamanlar pes etmiş olsanız şuan özgürce koşabilir miydiniz? Ya da ilk bisiklete binmeyi öğrenirken herkesin başından geçen bir durumdur başarısız olmak ve düşmek. O zaman pes etmiş olsanız şuan gülümseyerek hatırladığınız arkadaşlarınız ile zevkli geçen bisiklet maceralarını yaşamış olur muydunuz? Nasıl ki düştükten sonra yürümeyi bırakmadıysanız sınavlara sayılı günler kala daha önceden almış olduğunuz düşük sonuçların moralinizi bozmasına izin vermeyin. Bir an önce kendinize olan güveninizi tazeleyerek çalışmalarınıza kaldığınız yerden devam edin. Umutsuzluğa kapılmak, karamsarlık ve kendinize olan güveninizin azalması bu sınav sürecinde sizin en büyük düşmanınızdır. Bu düşman sizin geçici başarısızlıklarınızla beslenir ve korkularınızla büyür. Sizin ise en büyük silahınız bilgilerinize, tecrübelerinize güveninizdir. SONUÇ NE OLURSA OLSUN PES ETMEDEN HAYALLERİNİZE KOŞMAYA DEVAM EDİN, EN SONUNDA BAŞARILI OLACAĞINIZI GÖRECEKSİNİZ. Sınavlarda elde ettiğin sonuçlar kimi zaman seni sevindirebilir kimi zaman ise aldığın düşük sonuç kendine olan güvenini sarsabilir ama asla pes etme. Tarih boyunca başarılı olmuş insanların hayatlarına baktığında her zaman geride kaldıkları, başarısız oldukları zamanlar olmuştur. Bu kişileri diğer insanlardan ayıran en önemli özellik onlar asla pes etmemişler. Sende pes etme, elinden gelenin en iyisini yapman bizim için yeterli olacaktır. Her çözdüğün deneme sınavı senin için en iyi antrenman niteliğindedir. Sınavı çözdükten sonra doğru-yanlışlarını mutlaka kontrol et ve eksik olduğun konular varsa mutlaka geri dönerek konu tekrarı yap. Deneme sınavı çözerken süre tutarak çözmeye dikkat etmende fayda var. Hatta imkanın varsa boş bir optik form bulup bunun üzerine işaretlemede yapman senin daha dikkatli olmanı sağlayacaktır. Böylece sınavlarda çok yaşanan kaydırma yapma ya da optik forma yanlış işaretleme gibi durumlarında önüne geçmiş olursun. Sınavlarda sürenin yetmeyeceği kaygısı öğrencilerin en büyük sıkıntılarından biridir. Özellikle sınav heyecanı ile birlikte zamanın çok çabuk geçiyor hissine kapılma ile birlikte ortaya çıkan bu düşünce her sorudan sonra kaç dakikanın kaldığına bakma gibi olumsuz durumlara yol açabilir. Düzenli bir şekilde evde deneme sınavı çözen öğrenciler genelde bu problemle karşılaşmazlar. Çünkü sürelerini ne ölçüde kullandıklarını artık tecrübeleri ile bilmektedirler. Sizlerde sınavda süre sıkıntısı yaşamak istemiyorsanız ilk başta önerimiz evde soru çözerken bile zaman tutmanızdır. Örnek verirsem 20 soruluk bir test çözüyorsanız 25 dakikada bu testi bitirmeye çalışın ve her seferinde bitirme sürenize bakın. Böylelikle hangi dersin veya hangi konuların size daha fazla zaman kaybettirdiğini görerek çalışmanızı onlar üstünde yoğunlaştırabilirsiniz. Sınavda hızlı soru çözmekten daha önemli diğer bir nokta da doğru olarak çözmektir. Yetiştirememe korkusuna kapılıp basit hatalar yapmaktan uzak durmamız gerekir. Bu yüzden kaç dakika kalmış olursa olsun heyecana kapılmadan önünüzdeki soruları soğuk kanlılıkla çözmeye devam edin. Daha önce bahsettiğimiz gibi sorularla inatlaşmayın. Bir soru ile çok fazla vakit harcamanız sizin diğer sorulara ayıracağınız süreyi azaltacağını unutmayın. Bu şekilde size zaman kaybettirecek soruları daha sona doğru tekrar çözmeyi deneyin. Sınavınız bitmiş olsa dahi sınav süresi bitene kadar cevap kağıdınızı teslim etmeyin. Diyelim ki 10 dakika kala sınavı bitirdiniz. Önce birkaç dakika dikkatinizi toplamak için dinlenin. Daha sonrasında öncelikle sorulara ve cevaplara bir daha göz atın. Böylelikle yanlış şıkkı işaretleme veya işlem hatası gibi durumları en aza indirmiş olursunuz. Daha sonra optiğinizi mutlaka kontrol edin. Kitapçıklarda işaretlediğiniz şıklar ile optiğinizde işaretli şıkların örtüşmesine dikkat edin. Böylelikle kaydırma yapmaktan kaynaklanan hatalarınızı en aza indirmiş olursunuz. Sınav kağıdınız teslim etmeden önce son olarak ad-soyad gibi bilgileri ve kitapçık türünüz gibi mutlaka işaretlemiş olmanız gereken kısımları doğru bir şekilde işaretlemiş olduğunuzdan emin olun. Sınav yaklaştıkça ders çalışmalarınız artmakta. Fakat başarı için en önemli kısımlardan biri olan motivasyonunuzun düştüğünü gözlemlemekteyim. Başarı sadece çalışma ile gelecek olan bir durum değildir. Ne kadar çalıştığınız kadar sınava zihin bakımından ne kadar hazır olduğunuz da başarınızda önemli bir basamak olacaktır. Bizi bağladığını sandığımız zincirler çoğu zaman zihnimizin içindedir.
Sınavlarda yapılan en büyük hatalardan birisi soruyu tam olarak anlamadan çözüme başlamaktır. Soruyu ne kadar iyi anlarsanız çözmeniz hem o kadar kısa sürede gerçekleşir hem de bir o kadar doğru sonuçlara ulaşmanız mümkün olur. Bunun için soruyu okurken çok dikkatli olmak gerekir. Soruda size neler verilmiş ve son olarak da soru tam olarak sizden neyi istemektedir. Bun kısımları belirlediğiniz anda soruyu çözmek için büyük bir adım atmış olursunuz. Bundan sonra dikkate edilecek tek nota ise işlem hatası gibi dikkatsizlikten kaynaklanan hatalar yapmamaktır. Dikkatsiz bir şekilde okunulan sorularda olumsuzluk ifadelerini görmeden cevaplama yapmak ya da "hangisi en doğrudur" gibi sorularda çeldirici şıklara takılı kalmak çok sık rastlanmaktadır. Bu yüzden bir soruyu çözmeden en önce çok dikkatli bir şekilde okunmakta fayda vardır. Sınavla Öğrenci Alacak Ortaöğretim Kurumlarına İlişkin Merkezî Sınava Yönelik Şubat Ayı Örnek Soruları Yayımlandı. Örnek soruları aşağıdan indirebilirsiniz
Yaşamımızın ilk yılları anadili öğrenme bakımından büyük önem taşır. Terk edilmiş veya izole tutulmuş çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar, konuşmayı erken yaşta öğrenmediğimiz takdirde bu boşluğun ileri yaşlarda kolaylıkla doldurulamayacağını gösteriyor. Hayatın farklı dönemlerinde dil öğrenmenin farklı avantajları var. Bebekken kulaklarımız seslere karşı daha duyarlıdır. 1-3 yaş arası çocuklar farklı aksanları hızla öğrenip taklit eder. Yetişkinlerin ise konsantre olma süreleri daha uzun olduğu gibi, okuma yazma gibi becerilere sahip olmak sadece yabancı dilde değil anadilimizde de kelime haznesini sürekli genişletme olanağı verir. Yaşın yanı sıra sosyal durum, öğrenme yöntemleri, hatta dostluk ve arkadaşlık gibi etkenler kaç yabancı dil konuştuğumuzu ve ne kadar iyi konuştuğumuzu etkiler. Araştırmacılar, daha ileri yaşta olan öğrencilerin, olgunlaşma ile gelen daha ileri düzeyde problem çözme stratejileri gibi becerilerden ve dil konusunda daha yüksek düzeyde tecrübe sahibi olmanın getirdiği avantajlardan yararlandığı sonucuna vardı. Yani daha ileri yaşta olanlar hem kendileri hem de dünya hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğu için, yeni öğrendiklerini bu bilgiyle daha kolay işleme koyabilir, yerli yerine oturtabilir. Küçük çocuklar ise “örtülü öğrenme” konusunda çok iyidir. Yani yabancı dili konuşan kişiyi dinleyip taklit ederek öğrenirler. Ama bu öğrenme tarzı o dili konuşan kişi ile çok zaman geçirmeyi gerektirir. Sınavlara ve derslere yönelik hedef belirlemek genel olarak öğrencilerin en çok zorlandığı konuların başında gelmektedir. Sadece sınav odaklı çalışan bir öğrenci ise kendi ilgi ve yeteneklerinin dolayısıyla da kendi potansiyelinin farkında olmamaktadır. Bir eğitim koçu öğrencilerin hem istedikleri her şeye vakit ayırmalarını sağlayacak hem de sosyal alanda destekleyerek hayatı daha iyi tanımalarına yardımcı olmalıdır. Koç öğrencinin nasıl sıkılmadan ders çalışabileceğiyle ve ailenin koçun yardımlarıyla buna nasıl katkı sağlayabileceğiyle ilgilenir. Koç doğru soruları sorarak ve çeşitli yöntemler kullanarak öğrenciye gitmesi gereken doğru yolu buldurmalıdır. Mesleki yönlendirme konusunda koç yine hem öğrenci ile hem de aile ile iletişim halinde olarak öğrencinin ilgi ve yeteneklerine göre yol haritasını çizmesine yardımcı olmalıdır. Önemli olan öğrencinin ne yapmasını gerektiğini söylemek değil; Ne yapmak istediğini bularak ona yardımcı olmaktır. Öğrenci koçluğunun uygulandığında akademik başarının yükseldiği ve disiplin problemlerinin büyük ölçüde ortadan kalktığı gözlenmiştir. Öğrenci koçluğu sistemi; akademik başarıda, eğitim hedeflerinin yerine getirilmesinde, öğrenci problemlerinin çözümünde anahtar yöntemler sunar. ÖĞRENCİ KOÇUNUN ÖĞRENCİYE KATKILARI NELERDİR?
Mizaç (huy), doğuştan gelen ve yaşam boyu değişmeyen, kendine özgü algı, arayış, motivasyon ve potansiyelleri bulunan yapısal bir çekirdektir. Kişilerin yaşamdaki temel ihtiyaç, beklenti ve bakış açılarını belirler. Nasıl ki DNA kişinin bedensel özellikleri de dahil vücuduyla ilgili tüm bilgiyi içeriyorsa, psikolojik DNA kabul edilebilecek mizaç da kişinin sergilemeye eğilimli olduğu tüm davranışsal, duygusal ve bilişsel özellikleri içerir. Karakter, mizaç özelliklerinin kararlılık, belirginlik ve süreklilik göstermesiyle meydana gelir. Mizacı bir tohum olarak kabul edersek, karakteri ağacın kalın dallarına benzetebiliriz. Örneğin, mizacında öfkeli olma özelliği bulunan birinin, birçok durumda belirgin ve sürekli bir biçimde öfkeli davranışlar sergilemesi ve çevresindekiler tarafından “öfkeli biri” olarak tanımlanması, artık onun karakterine dair bir özelliktir. Kişilik Mizaç yapısının, cinsiyet, zekâ ve biyolojik etkenler gibi büyük oranda değişmeyen şartlar ve yaşadığı çevre, kültür, aile, aldığı eğitim, yaşanılan olaylar gibi kısmi olarak değişebilir şartların etkileşmesiyle kişilik meydana gelir. Mizaç kişiliğin yapısal zeminidir. Mizaç bir tohum, karakter ağacın kalın dalları ise; kişilik de ağacın tamamıdır diyebiliriz. DTMM ile çocuğu bulunduğu ekosistem içerisinde aile üyeleri ve öğretmenleriyle birlikte ele alıyor ve ortak yaşam, davranma ve sorun çözme için entegre edilebilir bir model öneriliyor. Ayrıca eğitim sisteminde bireysel farklılıklara daha çok öğrenci bağlamında odaklanan bakış açısını genişleterek öğretmenlere de bulundukları ekosistem içinde bireysel farklılıklarıyla aktif ve etkin bir rol alma imkânı sunuluyor. Böylece kendisini tanıyan, psikolojik süreçleri yönetebilen ve eğitime aktarabilen rehberlerin, kendisini tanıyabilen, yönetebilen ve bireysel potansiyellerini ortaya koyabilen bireyler yetiştirmesi hedefleniyor. Dokuz Tip Mizaç (DTM)
DTM1: Kusursuzluğu Arayan Mizaç Tipi DTM1 mizaç tipindeki bireyler; genel olarak ciddi, ağırbaşlı, tutum ve davranışlarında ölçülü, ne yaptığına ve ne konuştuğuna çok dikkat eden, kendilerini kusursuz kılma adına daima doğru, tutarlı ve adaletli davranmaya çalışan, mükemmeliyetçi kişilerdir. Temizlik, tertip ve düzen gibi konulara titizlik derecesinde önem verirler. Sorumlulukları konusunda oldukça hassas olup, görevlerini hatasız ve eksiksiz bir biçimde yerine getirmeye çalışırlar. Bir işi hatalı yapmaktan ya da eksik bırakmaktan son derece rahatsız olur böyle bir durumda derhal kendilerini eleştirirler. Adil ve güvenilir bir birey olmaya çok özen gösterirler. “Hak – hukuk” konularına son derece duyarlıdırlar. Başkalarına haksızlık yapmamaya, adaletsiz davranmamaya çok dikkat ederler. Görgü, nezaket ve toplum düzenini sağlayan kurallara uymaya çok dikkat eder, kurallara uymayan kişileri de çekinmeden uyarabilirler. Her şeyin bir usulü-yöntemi-metodu olması gerektiğine inanır, bir işi yapmanın “en doğru ve tek bir yolu/yöntemi“ olduğunu düşünürler. Ahlaki değerlere çok önem verirler. İnandıkları toplumsal ve ahlaki değerlerle ters düşmemeye, kınanan, ayıplanan bir davranışta bulunmamaya çok dikkat ederler. Kusursuzluk arayışlarına bağlı olarak, kendilerini sürekli geliştirmeye çalışırlar. Aynı şekilde çevrelerindekilerin ne yapmaları gerektiğiyle ilgili mantıklı önerilerde bulunur, yanlışlarını düzelterek doğru olana yönlendirmeye çalışırlar. Her işlerinde belirli bir plan, program ve düzen vardır. Düzensiz ve programsız bir şekilde yaşamaktan son derece rahatsız olurlar. Hata yapmak ve eleştirilmekten/ayıplanmaktan çok çekinirler. Bu nedenle zihinleri “doğru olan ve olması gereken nedir“, “ideal olana ulaşmak için ne yapmak gerekir” şeklindeki soruların cevaplarıyla meşguldür. Bu yönelim, kendilerini doğru düşünme ve davranmaya, prensip sahip olmaya sevk eder. Bu prensipler sayesinde, hem kendilerinin hem de çevresindekilerin daha ideal bir düzen içerisinde yaşayabileceğini düşünürler. Güçlü DTM9 (Duyumsal-Hareketsel (Fiziksel) Konfor Arayan Mizaç Tipi) kanadına sahip DTM1’ler; genel olarak daha soğuk, mesafeli, ciddi ve ağırbaşlı kişilerdir. Tepkilerinde son derece kontrollü olup, hata yapmamak, ayıplanmamak ve eleştirilmemek konusunda çok daha fazla dikkatlidirler. DTM9 kanadının etkisiyle öfkelerini dışarıya pek yansıtmazlar, daha sakin ancak daha inatçı olurlar. Güçlü DTM2 ( Duyguları Hissetmeyi Arayan Mizaç Tipi) kanadına sahip DTM1’ler; genel olarak daha sıcakkanlı, cana yakın ve yardımsever kişilerdir. İlişki kurmak konusunda daha girişken olup ilişkilerine daha fazla önem verirler. İlişkilerinde mantık, tutarlılık, doğruluk ve adaletli olmanın yanında sevgi, duygusal paylaşım, şefkat ve merhamete de çok önem verirler. DTM2 kanadının etkisiyle çevrelerine karşı daha kontrolcü olup, öfkelerini daha çok dışarıya yansıtabilirler. DTM2: Duyguları Hissetmeyi Arayan Mizaç Tipi DTM2 mizaç tipindeki bireyler; genel olarak ilişki odaklı ve sevgi dolu kişiler olup, duyguları doğrultusunda hareket ederler. Sosyal yönleri kuvvetli, dışa dönük, hareketli, çevresindekilere karşı sıcak ve ilgili, insanlarla çabuk kaynaşabilen, arkadaş canlısı ve yardımsever bir yapıya sahiptirler. Cana yakın tutum ve tavırları ile kendilerini kolayca sevdirebilirler. İlişkiler içinde “var olurlar“ ve ilişkilerini çok fazla önemserler. Çevrelerindekilerin ihtiyaç ve beklentilerini çok çabuk fark eder ve kendilerini yardım etmek zorunda hissederler. Sevdiklerini memnun ve mutlu etmeye çalışan ve onların istek, ihtiyaç ve sıkıntılarına çok duyarlı olan DTM2’ler; muhatapları için ilgi, yardım ve fedakârlık anlamına gelecek tutum ve davranışları çok sık sergilerler. Aynı şekilde onlardan da yardımsever, fedakâr ve içten bir şekilde davranmalarını beklerler. Bunun aksi davranışlar gördüklerinde ise; çok çabuk kırılır, üzülür ve motivasyonları düşer. İlişkilerine çok önem verdikleri ve karşısındaki kişileri kırmak istemedikleri için, “hayır” demekte zorlanırlar. İnsanların nelerden mutlu olacağını, nasıl rahat ve memnun olabileceklerini hisseder ve buna uygun tutum ve davranışlar sergilerler. Sevdiklerinin dertleriyle kendi dertleri gibi dertlenir ve problemlerini çözmek için fedakârca uğraşırlar. Hatta bazen muhataplarını memnun etmekle o kadar meşgul olurlar ki kendi ihtiyaçlarını göz ardı edebilirler. Çevrelerinden de aynı şekilde ilgi ve sevgi bekler, bunu söz ve eylemleriyle çoğu zaman belli ederler. Kendilerini sevdirmeye ve beğendirmeye çaba gösterir, herhangi bir ortamda fark edilmek ve ilgi çekmekten çok hoşlanırlar. Olumsuz bir söz ya da tutum karşısında durumu kişiselleştirerek çok kolay alınganlık gösterebilen DTM2’ler, istek ve beklentilerinin karşılanmadığı durumlarda çok çabuk hayal kırıklığı yaşarlar. Güçlü DTM1 (Kusursuzluğu Arayan Mizaç Tipi) kanadına sahip DTM2’ler; genel olarak, sorumlukları konusunda daha hassas ve duyguları konusunda daha kontrollü kişilerdir. Sevgi, duygusal paylaşım, şefkat ve merhamet gibi kavramların yanında saygı, sorumluluk, adalet ve prensip gibi kavramlara da oldukça önem verirler. DTM1 kanadının etkisiyle daha mantıklı ve kontrollü olan bu bireyler, mantık ve duyguları arasında daha fazla gel gitler yaşayabilirler. Güçlü DTM3 (Hayran Olunacak Kendilik İmajı Arayan Mizaç Tipi) kanadına sahip DTM2’ler; genel olarak daha alımlı, imaj ve görünümüne daha fazla önem veren, duygularını saklayabilme konusunda daha hesaplı davranabilen ve ilişkilerinde daha baskın ve yönlendirici kişilerdir. Başarılı ve prestij sahibi olmak konusunda daha hırslı, çalışkan ve rekabetçidirler. DTM3 kanadının etkisiyle insanların kendileri hakkında ne düşündüklerine, insanlar üzerinde nasıl etki bıraktıklarına daha fazla önem verirler. DTM3: Hayran Olunacak Kendilik İmajı Arayan Mizaç Tipi DTM3 mizaç tipindeki bireyler; genel olarak kendine güveni yüksek, enerjik, imaj ve görünümlerine çok önem veren, çevrelerinde etki ve hayranlık uyandıracak özelliklere sahip olmak isteyen kişilerdir. Karşı tarafın onları nasıl görüp değerlendirdiğine çok dikkat ederler. Yaşamlarının her alanında ulaşmak istedikleri bir hedefleri olan DTM3’ler hırslı, rekabetçi ve yarışmacı bir yapıya sahiptirler. Başarı, prestij, statü ve kariyer sahibi olmak bu kişilerin hayatında oldukça önemli bir yere sahiptir. Kaybetmek, yenilmek, engellenmek ve potansiyellerini etkin ve verimli bir biçimde kullanamamaktan oldukça rahatsız olurlar. Oldukça adaptif kişilerdir. Sosyal zekaları sayesinde, bir ortama girdiklerinde kimle nasıl konuşmaları gerektiğini çok iyi hesap eder ve o şekilde konuşurlar. İçinde bulundukları grubun-topluluğun değer verilen, kabul gören ve beğenilen imajlarını çok hızlı ve pratik bir biçimde kendilerinde modelleyebilirler. Bu sayede bulundukları ortamın şartlarına göre davranışlarını ayarlamakta ve o ortam içerisinde popüler, ilgi çekici ve beğenilen kişi olmakta başarılı olurlar. Ulaşmak istedikleri hedef ve başarılara kolayca motive olabilen DTM3’ler hiçbir şeyden olumsuz etkilenmiyor gibi görünebilirler. Özellikle olumsuz duyguları kendilerine engel yapmadan hiç durmaksızın yollarında ilerleyebilirler. Aynı şekilde çevrelerindekileri de olumsuz duygularına takılmamaları konusunda destekleyip, motive edebilirler. Güçlü DTM2 (Duyguları Hissetmeyi Arayan Mizaç Tipi) kanadına sahip DTM3’ler; genel olarak, sosyal becerileri çok yüksek, çok daha dışa dönük, alımlı ve ilişkilerinde daha sıcak ve yakın davranan kişilerdir. İmaj ve görünümlerine, dikkat çekici ve popüler bir kişi olmaya daha fazla önem verirler. DTM2 kanadının etkisiyle, ilgi ve sevgi beklentileri daha fazladır, daha kolay kırılıp, alınabilirler, olumlu-olumsuz duygularını kontrol etmekte daha çok zorlanır, daha hırçın davranışlar sergileyebilirler. Güçlü DTM4 (Duyguların Anlamını Arayan Mizaç Tipi) kanadına sahip DTM3’ler; genel olarak, biraz daha içe dönük, durgun ve hassas bir yapıya sahiptirler. Kendilerinden daha emin olan bu kişilerin, çevreleri tarafından onaylanma ve beğenilme ihtiyaçları daha azdır. Beğenilme ve fark edilme isteklerini genelde fiziksel görünümleri ile değil, entelektüel kapasiteleri ve başarıları ile tatmin etmeye çalışırlar. DTM4 kanadının etkisiyle, sanat ve estetik gibi konulara ilgileri daha fazladır. Popüler olandan çok, yaratıcı, orijinal ve farklı olan şeylerle daha fazla ilgilidirler. DTM4: Duyguların Anlamını Arayan Mizaç Tipi DTM4 mizaç tipindeki bireyler; genel olarak, içe dönük, kibar, naif, özgünlüğe ve bireysel farklılığa önem veren kişilerdir. Yoğun bir hayal ve duygu dünyasına sahiptirler. Karşılarındaki kişilerin duygularını çok iyi anlayabilen, empati becerileri gelişmiş, duyarlı kişilerdir. İnsanlara karşı candan ve samimi davranırlar. İçlerinden geldiği gibi yaşamaya değer veren, doğal ve kendine özgü bir tarzları vardır. Yaşamlarında anlam arayışına ve derinden hissederek yaşamaya değer verirler. Tutkulu ve romantik yapılarına bağlı olarak duygularını oldukça yoğun yaşar ve duygusal ayrıntılara çok dikkat ederler. Hayatta asil, doğru, özgün ve güzel şeyleri fark ve takdir edebilen, estetik hassasiyetleri yüksek kişilerdir. Basitlik, sıradanlık ve yüzeysellikten hiç hoşlanmazlar. Duygu ve düşüncelerini direkt ifade etmektense, estetik ve sanatsal bir biçimde ifade etmeyi tercih ederler. Sosyal ilişkilerinde zaman zaman dışa dönük, aktif ve eğlenceli olsalar da kendi duygu dünyalarıyla baş başa olmaktan daha çok hoşlanırlar. Özellikle uzun süre kalabalık ortamlarda bulunduklarında, yalnız kalıp kendi içlerine dönme ihtiyacı hissederler. Hüzün-sevinç, coşku-melankoli gibi duygusal iniş çıkışları çok sık yaşarlar. Duygusal olarak çabuk incinirler ancak incindiklerini belli etmez karşı tarafın anlamasını beklerler. İçlerinde hep bir şeylerin eksiliğini hisseden bu kişiler, içlerindeki boşluğu duyguları daha yoğun ve derinden yaşayarak doldurmaya çalışırlar. Yaşadıkları tüm tecrübeleri, ne kadar acı ve üzüntü verici olursa olsun, gizli hazineleri gibi görürler. Bu duygular, bazen yaratıcılıklarının ilham kaynağı olduğu gibi bazen de depresif ve melankolik bir ruh hali içinde olmalarına neden olur. Güçlü DTM3 (Hayran Olunacak Kendilik İmajı Arayan Mizaç Tipi) kanadına sahip DTM4’ler; genel olarak, daha dışa dönük, ilişkilerinde daha enerjik ve aktif bir görünüm sergileyen kişilerdir. Yaptıkları işlerde, özellikle sanat, estetik ve tasarım gibi alanlarda başarılı olmak konusunda daha hırslı ve rekabetçi bir yapıya sahiptirler. Duygularına daha az gömülür, incindikleri ve kırıldıkları durumları kimseye fark ettirmeyebilirler. DTM3 kanadının etkisiyle, çevrelerindekilerin kendileri hakkında ne düşündükleriyle daha fazla ilgilenir ve daha farklı ve etkileyici bir imaja sahip olmayı önceleyebilirler. Güçlü DTM5 (Bilginin Anlamına Ulaşmayı Arayan Mizaç Tipi) kanadına sahip DTM4’ler; genel olarak daha içe dönük, çekingen ve sessiz olmaya eğilimlidirler. İlişkilerinde, her ne kadar duygular hakim olsa da, mantık ve rasyonalitenin yeri de çok önemlidir. Mantıktan uzak bir şekilde yalnızca duygularıyla hareket etmezler. Derin duyguların ve düşüncelerin bir arada olabildiği bir yapıya sahiptirler. Kendilerini anlamayacaklarını düşündükleri kişilere karşı daha soğuk, ilgisiz ve mesafelidirler. Oldukça sıra dışı ve yaratıcı kişilerdir. DTM5 kanadının etkisiyle sosyal ilişki kurmakta daha çekingen olup daha çok çevrelerinde olan biteni gözlemlemeye ve sessizce anlamaya çalışırlar. DTM5: Bilginin Anlamına Ulaşmayı Arayan Mizaç Tipi DTM5 mizaç tipindeki bireyler; genel olarak içe dönük, sessiz, yalnız kalıp düşünmekten hoşlanan, soğuk ve mesafeli kişilerdir. İnsanlarla ilişki kurmak konusunda çekingen ve isteksiz olabilirler. Fiziksel temas ve yakınlıktan, duygusal tavır ve tepkilerden de pek hoşlanmazlar. Dikkat çekmek ve göz önünde olmaktan rahatsız olurlar. Duygusal olmaktan çok son derece rasyonel, mantıklı ve analitik düşünürler. Kavramsallaştırma, soyutlama, gözlem ve analiz yetenekleri oldukça gelişmiş, entelektüel merakı oldukça yüksek kişilerdir. Bilgiye ve bilgide derinleşmeye çok önem verirler. Vakitlerinin çoğunu okuyarak ve düşünerek geçirebilirler. Düşünmek ve merak ettikleri şeyleri tüm detaylarıyla bilmekten keyif alırlar. Doğru bilgiye ulaşmak için kavramları neden-sonuç ilişkisi içinde değerlendiren bir zihinsel işleyişe sahiptirler. Çevrelerinde gelişen olayları duygularını katmadan, objektif biçimde gözlemleyebilen ve analiz edebilen kişilerdir. Konsantrasyonları yüksektir. Dikkatlerini sadece ilgilendikleri konuya odaklayarak saatlerce -sıkılmadan ve yarım bırakmadan- tek bir konu üzerinde durabilirler. Olayları, kişileri ve kavramları derinlemesine analiz edebilen ve bilgisine çok güvenen bu kişiler, çevrelerindekilerin anlamayacağını düşündüğü için bilgisini paylaşma konusunda çok istekli olmayabilirler. Bilgiye teorik açıdan yaklaştıklarından, bilginin pratik yaşama uygulanması konusunda isteksiz ve yetersiz olabilirler. Güçlü DTM4 (Duyguların Anlamını Arayan Mizaç Tipi) kanadına sahip DTM5’ler; genel olarak, daha içe dönük, sessiz, çevreleriyle daha az iletişim kuran kişilerdir. DTM4 kanadının etkisiyle daha duyarlı ve dostane ilişkilere daha fazla önem verirler. Kendilerinin ve çevresindekilerin duygularını tanımaya ve anlamaya çalışırlar. Sanatsal yönleri de bulunan bu kişiler, düşüncelerini ve hislerini bazen sanatsal bir biçimde ifade etmeyi daha nitelikli ve gerekli bulabilirler. Güçlü DTM6 (Entelektüel Dinginlik Arayan Mizaç Tipi) kanadına sahip DTM5’ler; genel olarak, daha çalışkan, sorumluluklarına bağlı, ilişkilerine daha fazla yönelen, daha fazla güven arayan, zaman zaman daha tepkisel davranışlar gösterebilen kişilerdir. DTM6 kanadının etkisiyle, daha muhalif, tepkisel, şüpheci ve çabuk kaygılanabilen bir yapıya sahiptirler. DTM6 Entelektüel Dinginlik Arayan Mizaç Tipi: DTM6 mizaç tipindeki bireyler; genel olarak sakin, çevreleriyle uyumlu olmaya özen gösteren, görev ve sorumluluklarına çok dikkat eden, mantıklı, hesaplı ve kontrollü kişilerdir. Oldukça meraklı, araştırmayı seven, gözlemci, sorgulayıcı ve tedbirli bir yapıya sahiptirler. Yaşamlarının genelinde titiz ve düzenli olmaya eğilim gösterirler. Yaşamlarında “güven duygusuna ve emniyet içinde olmaya” oldukça önem veren DTM6’lar, “güven ve emniyet” ile ilgili endişeleri, diğer insanlardan daha fazla taşırlar. Bu nedenle kurallara uymaya, tedbirli ve kontrollü davranmaya, ilişkilerinde güvensizlik yaratabilecek davranışlardan kaçınmaya özen gösterirler. Yeni bir ortama girdiklerinde kendilerini güven ve emniyet içinde hissedinceye kadar pek rahat olamazlar. Bu konuda tam rahatlayana kadar, çevreleriyle kontrollü ve mesafeli bir şekilde ilişki kurarlar. Genellikle ilişkilerinde temkinli davranırlar. Karşılarındaki insana yeterince güven duyana kadar ketumdurlar, kendileriyle ilgili pek bir şey anlatmamayı tercih ederler. Güven duydukları insanları kırmamaya ve hayal kırıklığına uğratmamaya oldukça özen gösterirler. Aile ve dostları için yüksek fedakârlıklarda bulunabilirler. Güven duydukları bir, kişi ya da ideale kendilerini adayabilirler. İşleri oluruna bırakmadan eksik ve hataları tespit edip gidermeye çalışırlar. Sık sık muhataplarının niyetlerini sorgulayan ve bazen kuşkucu olabilen bir yapıya sahiptirler. Olası en kötü ihtimalleri hesaplar, tedbirli ve ihtiyatlı hareket etmeye çalışır, gelecekle ilgili kaygılar taşırlar. Karar verme süreçlerinde bütün ihtima lleri gözetir, yanlış adım atmak ve belirsizlik içine girmekten kaçınır, kararlarında yakın çevresinin beklentilerine uymaya özen gösterirler. Genellikle karar vermekte ya da verdikleri kararlardan emin olmakta zorlanırlar. Zaman zaman kendine güvenle ilgili problemler yaşayabilen DTM6’lar, yaşamlarında kendilerine güven verecek, bilgili, kararlı ve tutarlı bir “güven odağına” ihtiyaç duyarlar. Güçlü DTM5 (Bilginin Anlamına Ulaşmayı Arayan Mizaç Tipi) kanadına sahip DTM6’lar; genel olarak daha içe dönük, durgun, çekingen ve çevreleriyle daha mesafeli bir biçimde ilişki kuran kişilerdir. Çevrelerini daha fazla gözlemleyerek nasıl davranmaları gerektiğini daha çok düşünür ve analiz ederler. DTM5 kanadının etkisiyle, entelektüel yönleri daha ön planda, daha mantıklı, rasyonel ve aynı zamanda daha şüpheci olabilirler. Güçlü DTM7 (Keşfetmenin Hazzını Arayan Mizaç Tipi) kanadına sahip DTM6’lar; genel olarak daha dışa dönük, sosyal yönleri kuvvetli, neşeli, esprili ve arkadaş canlısı olurlar. Daha hareketli, neşeli, kaygısız ve rahattırlar. Özgüvenleri daha yüksektir. Biraz daha korkusuz, daha tepkisel ve muhalif düşüncelerini daha rahat ifade eden kişilerdir. DTM7 kanadının etkisiyle temizlik ve düzen gibi konularda daha rahat olabilirler. DTM7: Keşfetmenin Hazzını Arayan Mizaç Tipi DTM7 mizaç tipindeki bireyler; genel olarak dışa dönük, neşeli, eğlenceli ve oldukça hareketli kişilerdir. Hayattan keyif almaya son derece önem verirler. Espri ve şakalarıyla bulundukları ortamın atmosferini değiştirebilirler. Aynı şeyleri yapmaktan çok çabuk sıkılan, yenilik ve değişikliklerden haz alan, maceracı kişilerdir. Acı ve sıkıntı verici şeylerden uzak dururlar. Sorunlar karşısında iyimser, pratik ve çözüm odaklıdırlar. Sorunların, zihinlerini çokça meşgul etmesine izin vermezler. Hayal dünyaları çok geniştir. Akıllarında daima birçok fikir ve proje vardır. Keşfetmeye ve yeni deneyimlere açık, farklı bilgi alanları ve konular arasında bağlantılar kurabilen, yenilikçi fikirler üretebilen, vizyoner ve çok yönlü bir kişilerdir. Yeni şeyler öğrenmek, tatmak ve deneyimlemekten zevk alırlar. En iyi öğretmenin, tecrübeler olduğunu düşünürler. Okuyarak öğrenmektense; deneyerek ve yaşayarak öğrenmeyi tercih ederler. Yaşamlarında daima seçeneklerinin olmasını isterler, çeşitlilikten hoşlanırlar. Yaşamdan zevk almak için her zaman yeni ve farklı şeylerin arayışında olabilirler. Dağınık ve düzensiz olmaya eğilimlidirler. Sınırlanmaya ve engellenmeye karşı toleransları düşüktür. Katı kurallara ve disipline uymakta güçlük çekebilirler. Monotonluk, sıradanlık ve tek düzelikten aşırı derecede rahatsız olabilirler. İyimser ve deneyimlemeyi seven yapıları nedeniyle yeni bir işe başlarken ya da karar verirken olumsuz ihtimaller üzerinde çok fazla kafa yormayabilirler. İlgi ve dikkatlerini tek bir konuya uzun süre odaklamakta güçlük çekebilir, merak ve ilgilerini yitirdikleri durumlarda hemen yeni şeylere yönelme ihtiyacı hissederler. Güçlü DTM6 (Entelektüel Dinginlik Arayan Mizaç Tipi) kanadına sahip DTM7’ler; genel olarak, problemler üzerinde daha çok düşünen, güven duygusuna daha çok önem veren, daha çok sorumluluk duygusuna sahip, çevresindekileri daha çok dinleyebilen, ilişkilerine daha bağlı kişilerdir. Daha tedbirli olup, biraz daha yavaş ve daha kontrollü hareket ederler. Karar verirken ya da risk alırken daha fazla düşünürler. Gelecek hakkında daha kaygılıdırlar. Her ne kadar içlerinden geldiği gibi bağımsız ve özgür hareket etmek isteseler de, DTM6 kanadının etkisiyle çevrelerinin olumsuz düşüncelerinden etkilenip kendilerini sınırlandırabilirler. Güçlü DTM8 (Mutlak Güç Arayan Mizaç Tipi) kanadına sahip DTM7’ler; genel olarak, çok daha hareketli, enerjik, coşkulu, konuşkan ve keyiflerine düşkün olurlar. İstekleri konusunda daha ısrarcı ve talepkardırlar. Daha dürtüsel hareket ederler, akıllarına koydukları ya da arzuladıkları bir şeyi muhakkak yapmak isterler. Zorlukların üstesinden gelmek konusunda daha mücadeleci olurlar. Daha pratik ve hızlı kişilerdir. Çok çabuk karar verip uygularlar. Daha kolay risk alırlar. DTM8 kanadının etkisiyle ilişkilerinde daha baskın ve yönlendiricidirler. Daha kolay öfkelenebilir, öfkelendiklerinde de tartışmanın dozunu yükseltmekten kaçınmazlar DTM8: Mutlak Güç Arayan Mizaç Tipi DTM8 mizaç tipindeki bireyler; genel olarak cesur, kendinden emin, otoriter, iddialı, cömert, koruyucu ve sahiplenici kişilerdir. Bağımsızlıklarına düşkün, girişken, risk alan, her şart ve durumda öne çıkabilen, geride durmaktan asla hoşlanmayan, liderliğe yatkın bir yapıya sahiptirler. Çok çabuk karar verebilen, kararlarında ısrar eden, problemlerin üstüne giden, zorluklar karşısında güçlü, dayanıklı ve mücadeleci bir tutum sergileyen kişilerdir. Kendi varlıklarını, bir başkası üzerinde hükmetme yoluyla ortaya koyarlar. Kendilerini merkez, çevrelerini de kendi uzantıları olarak görmeye eğilimlidirler. Çevrelerine emir ve direktiflerde bulunabilir ancak kendilerine emredilmesinden hoşlanmazlar. Kendileri yönetir ancak yönetilmekten hoşlanmazlar. Sevdikleri kişilere sınırlar koyabilir ancak sınırlanmaktan hiç hoşlanmazlar. Mutlak güç arayışları nedeniyle çatışmacı-zorlayıcı ve fiziksel şiddete eğilimli olabilirler. Güçlerini yapıcı yönde kullanabildiklerinde, çok kısa sürede büyük işler başarabildikleri gibi bu gücü yıkıcı yönde kullandıklarında da yok edici olabilirler. Kendilerini ve zayıf-güçsüz gördükleri kişileri koruma konusunda, çok hassas ve gözü pek olurlar. Yaşamdaki var olma stratejileri; güçlü, bağımsız ve dayanıklı olmak ve asla “çaresiz, savunmasız, yetersiz, güçsüz ve bağımlı” olmamaktır. Hayatta en kaçındıkları şeyler; zayıflık, muhtaç duruma düşmek, kontrol edilmek, baskı altına alınmak ve güçsüzleştirilmektir. Duygusallık, zayıflık, kararsızlık ve pasiflikten nefret ederler. Buna karşılık güçlü-kararlı-aktif ve etkin bir görünüm sergiler. Güçlü DTM7 (Keşfetmenin Hazzını Arayan Mizaç Tipi) kanadına sahip DTM8’ler; genel olarak daha dışa dönük, enerjik ve hareketlidirler. Kendilerine çok daha fazla güvenir ve her durum ve şartta inisiyatifi ele alabilirler. İstekleri konusunda daha acelecidirler. İlişkilerinde daha girişken, yönlendirici ve hükmedici davranabilirler. Öfkelerini dışarıya yansıtmaktan çekinmezler. Kendilerini öfkelendiren ve otoritelerini sarsan kişilere karşı oldukça sert bir tutum takınabilirler. DTM7 kanadının etkisiyle daha dürtüsel, kontrolsüz ve hesapsız davranabilirler. Çok hızlı karar verir ve bir an evvel uygulamaya geçerler. Düşünmekle vakit kaybetmekten hoşlanmazlar. Güçlü DTM9 (Duyumsal-Hareketsel (Fiziksel) Konfor Arayan Mizaç Tipi) kanadına sahip DTM8’ler; genel olarak daha nazik, kibar ve ılımlıdırlar. Çok kolay öfkelenmez, aşırı yıkıcı tepkiler vermekten kaçınırlar. Daha az çatışmacı olup, daha kabul edici ve koruyucu olurlar. DTM9 kanadının etkisiyle öfkelerini hemen dışarıya yansıtmazlar, daha sakin ancak çok daha inatçı olurlar. DTM9: Duyumsal-Hareketsel Konfor Arayan Mizaç Tipi DTM9 mizaç tipindeki bireyler; genel olarak, uyumlu, sakin, saygılı, mülayim, utangaç, gerilim ve huzursuzluktan hiç hoşlanmayan, barışçıl ve arabulucu kişilerdir. Çatışma yaratacak durumlardan ve uyumu bozacak davranışlardan kaçınmaya eğilimlidirler. Kimseyle tartışmadan, huzursuzluk yaşamadan, barış ve uzlaşma içinde yaşamak isterler. Çevrelerinde cereyan eden tartışma, kavga, çatışma, gerginlik ve huzursuzluk durumlarında hemen barışçıl, uzlaştırmacı ve arabulucu bir tutum benimserler. Kabullenici, halim-selim ve sabırlı bireyler olup, her durumda huzur ve sükûnetlerini korumaya ve devam ettirmeye çalışırlar. Fiziksel rahatlıklarına ve bedensel/duyumsal ihtiyaçlarına düşkün bir yapıya sahiptirler. Ani ve beklenmedik değişimlerden rahatsız olurlar. Herhangi bir şeye zorlandıklarında hızla harekete geçmekte zorlanırlar. Üşengeçliğe eğilimlidirler. Riske girmek ve ön almaktan kaçınan, motive olmadıklarında işleri erteleyen bir davranış örüntüsüne sahiptirler. Öfkelerini bastırırlar ancak “bardağı taşıran son damla” ile ani ve kontrolsüz bir şekilde öfke patlamaları yaşayabilirler. Zor ve önemli kararları, sıkıntı verici işleri erteleyip geciktirebilirler. Bir işe tam motive olmadıklarında eyleme geçemezler. İç dünyalarını paylaşmak konusunda ketum ve kapalıdırlar. Çevreleriyle sürdürdükleri uyumu korumak ve huzurlarını bozmamak adına, “hayır” demekte zorlanırlar. İlişkileri bozan, süreci tıkayan, yürüyen bir şeyi durduran, düzene çomak sokan kişi olmak istemedikleri için gerçekte istemedikleri şeylere de “evet” diyebilirler. Ancak yapmak istemedikleri şeylere zorlandıklarında ya da üzerlerinde baskı kurulduğunda, açık açık çatışmasalar da pasif bir biçimde inatlaşırlar. Güçlü DTM8 (Mutlak Güç Arayan Mizaç Tipi) kanadına sahip DTM9’lar; genel olarak daha dışa dönük, aktif, girişken ve kendine güvenen kişilerdir. Bazen karşı koyucu bazen de yatıştırıcı olma eğilimleri arasında gidip geldiklerinden, daha gergin ve agresif bir görünüme sahip olabilirler. DTM8 kanadının etkisiyle daha tepkisel, iddiacı, daha çabuk öfkelenen ve daha rahat hayır diyebilen kişilerdir. Güçlü DTM1 (Kusursuzluk Arayan Mizaç Tipi) kanadına sahip DTM9’lar; genel olarak daha sistemli ve programlı hareket eden kişilerdir. Yaşamlarında temizlik, tertip ve düzen konularında daha titiz olmaya eğilimlidirler. Hata ve eksiklikler karşısında daha eleştirel bir tutum takınırlar. İşlerini zamanında bitirmek konusunda daha telaşlı olup sorumlulukları konusunda daha dikkatlidirler. DTM1 kanadının etkisiyle daha istikrarlı, kontrollü, idealist, gelenekçi ve muhafazakar olmaya eğilimlidirler. Sağ elini kullananların büyük bir çoğunluğunda beynin sol tarafı, sağa göre bir hayli gelişmiş bir görünüme sahiptir. Motor kontrol alanları, konuşma ve anlama ile ilgili Broca ve Wernicke alanları daha geniştir. Yine motor ve duyu alanları arasında bulunan merkezi oluk, bu yarıda çok daha derin ve belirgindir. Kısacası, sağ elini kullananlarda beynin sol tarafı, hem hücre yoğunluğu hem tepki hızı hem de anatomik özellikler açısından sağdan oldukça farklıdır. Fakat sol elini kullanan insanlara baktığımızda mesele biraz garip bir hal alır. Zira solaklarda, beklendiği gibi sağ taraftaki motor bölgeler ve merkezi yarık bölümü biraz daha belirgin olmakla beraber, fark sağ elini kullananlardaki kadar, yani sağ elini kullananların bir ayna görüntüsü gibi değildir. Solakların beyni, sağ elini kullananlara göre çok daha simetrik ve dengeli bir dağılım gösterir ve beyin yarımları arasındaki farklar çok daha azdır. Solaklık erkeklerde kadınlara göre çok daha fazla görülen bir özellik. Bu durumun kadınlarda lisanla ilgili merkezlerin genellikle iki yarımküre arasında eşit dağılım göstermesiyle ilgili olabileceğini düşünenler de var. Fakat aradaki bağlantı şu an için sadece spekülatif. Kısacası, sağ elini kullananların ve solakların beyinlerindeki işlev dağılımı meselesi hiç de sanıldığı gibi değil. Yüz tanıma ve sıralı numaraları hatırlama gibi özel işlevlerin beyinlerdeki dağılımlarını inceleyen çalışmalar işleri daha da karmaşık hale getiriyor. Zaten beyin araştırmalarının en ilginç yönü, keşfettiğimiz her yeni bulgunun, modüller halinde ve belirli görevlere bölünmüş olarak düşünmeye alıştığımız beyin yüzeyinin aslında hiç de o kadar basit bir yapısı olmadığını bize göstermesi. Bulgularımız, cevaptan çok soru üretmemize neden oluyor ve bu alanda çalışan araştırmacıların kafası gittikçe daha çok karışıyor. Sağlaklık ve solaklık sanıldığı gibi “ya biri ya öbürü” yahut “1 veya 0” gibi keskin sınıflamalara sokabileceğimiz bir mesele değildir. Her insan, aşırı sağlaklık ve aşırı solaklık arasındaki geniş yelpazede bir yerlerde yer alıyor. Mesela yazı yazmak için sol elini kullanan herkes, aynı düzeyde solak olmayabiliyor. Bu dereceyi tespit edebilmek için detaylı bazı testler yapmak gerekiyor. Bu testlerde diş fırçalamaktan kavanoz açmaya, yazı yazmaktan topa tekme atmaya kadar birçok durum sınanarak bir endeks çıkartılıyor ve bu sayede sağlaklık-solaklık derecesi ortaya konabiliyor. Doğuştan gelen bir özellik olan el tercihi, yaşamsal deneyimlerle de bir miktar şekillenebiliyor. KAYNAK: nbeyin.com.tr OKUL KORKUSU (FOBİSİ) Okul fobisi, kuvvetli bir endişe nedeniyle çocuğun okula gitmeyi reddetmesi yada bu konuda isteksiz görünmesidir. Nedenleri; Okul fobisi olan çocuk görünüşte nedensiz olarak okula gitmekten korkmaktadır. Ancak bu korkuyu oluşturan bazı temel etkenler vardır. Anneden ayrılma korkusu, kardeş kıskançlığı, yeni kardeşinin olması, bir yakınını kaybetmesi, okul ya da öğretmenle yaşanan olumsuz bir olay, yeni eve taşınma ve bunun gibi birçok sebep çocukta okul fobisine neden olur. Ama en sık anneden ayrılma korkusudur. Özellikle ebeveynleri tarafından aşırı korumacı bir şekilde büyütülen, her istediği yapılan ve kuralsız bir biçimde yetiştirilen çocuklarda okul fobisi görülme olasılığı daha fazladır. Ayrıca eğer anne-baba çocuğu okula başlayacağı için çok kaygılı ise bu da çocuğu olumsuz etkileyecektir. Belirtileri; Çocuk sabahları okula gitmek istemez, ısrar edilince ağlar ya da bazı bedensel yakınmalar ortaya çıkar. Baş ağrısı, mide bulantısı, iştahsızlık, kusma bu belirtilerin başında gelir. Çocuğa okula gitmeyeceği söylendiğinde bu belirtiler kaybolur ertesi sabah tekrar ortaya çıkar. Neler yapılmalı? Birinci olarak çocuğu anlayışla karşılamalı; kızmak, öfkelenmek, dayak atmak sorunu ağırlaştırabilir. İlk aşamada soruna neden olan faktörler tespit edilmeli. Çocuğa bu korkuyu başka arkadaşlarının da yaşadığı ama bunu atlatacağı anlatılmalı. Çocuk ile konuşulmalı varsa endişeleri giderilmeli. Çocuğa okulla ilgili özendirici konuşmalar yapılmalı. Çocuğunuz her ne kadar okula gitmek istemese de gitmesi konusunda kararlı olmalısınız. Anne-baba çocuğa davranışlarında tutarlı olmalı. İlk haftalar çocukla okula gidilmelidir fakat bu süre çok uzun olmamalıdır. Aileler kesinlikle ders esnasında sınıflarda beklememelidir. Sınıf öğretmeni ile işbirliği yapılmalı. Gerekirse bir uzmandan yardım alınmalı. KAYNAK: rehberlikservisim.com
Özellikle ergenlik çağında öğrencilerle çalıştığımızda en fazla karşımıza çıkan durumlardan bir tanesi öfke kontrolünü yapamamakan kaynaklı sorunlardır. Ergenlik gibi dönemlerde gençler çoğu zaman en ufak şeylere çok sert tepkiler verebiliyor ve bunun sonucunda da çoğu zaman pişmanlıkları oluyor. Bu durumun üstesinden gelmek için izlenebilecek bazı adımlar bulunmakta: 1. ADIM: Neyin seni bu kadar kızdırdığını bulmanda fayda var. Bazen sadece tek bir sözden kaynaklı gibi görünen öfke patlamalarının altında aslında daha önceki yaşanmışlardan kalmış ve bitirilmemiş kızgınlıkların olduğu görülmekte. 2. ADIM: Bu duruma karşı nasıl tepki verebileceğini düşün. Genelde akla gelen ilk tepki saldırganlık olmakta. Bunun üstesinden gelebilmek için zihninde başka nasıl tepkiler verebileceğini düşün. 3. ADIM: Verebileceğin tepkilerden sonra bu tepkilerin sonuçlarını değerlendirmekte fayda var. Çoğu zaman sonu düşünmeden verilen tepkiler daha sonrasında büyük pişmanlıklara sebep olabilmekte. 4. ADIM: Bu adımda yapılacak olan ise sonuçlarını düşünerek verdiğin kararı uygulamaya geçmek olacaktır. 5. ADIM: Kararını uyguladıktan sonra aldığın tepkilere değerlendirmek bundan sonra böyle bir olayla karşılaştığında tekrardan vereceğin tepkilerin daha olumlu olmasını sağlayacaktır. Eskilerinde dediği gibi unutmayın ki keskin sirke küpüne zarar verir ve öfke ile kalkan zarar ile oturur. Bu yüzden sizi öfkelendiren bir durum ile nasıl baş edebileceğinizi öğrenmeniz sosyal hayatınızda karşılaştığınız sorunların daha kaliteli bir şekilde üstesinden gelmenizi sağlayacaktır.
Özel yetenekli çocuklar normalleştirilip ailesi ve okulu tarafından yeterli desteği almadığında çocuğun yeteneklerinin gelişmesi engellenmiş olacak ve çocuk, yapabileceği iyi çalışmalardan mahrum kalmış olacaktır. Normalleştirmenin aksine özel yeteneklilik övünme kaynağı olarak kullanıldığında da bu durum bireye zarar verir. Beklentilerin artması bireyin mükemmeliyetçiliğini tetikleyerek kaygı düzeyinin artmasına neden olur, bu da özel yetenekli çocuğun psikolojik süreçlerine zarar verir. Özel yetenekli çocukların etiketlenip tamamen akranlarından ayrıştırılmış bir eğitim sürecine alınması da kişisel, sosyal problemlere sebep olabilir. Özel yetenekli çocuklar için en iyi model akranlarından ayrıştırmadan özel eğitim ihtiyaçlarını karşılayarak potansiyellerini geliştirmelerine olanak sağlamaktır. Normalleştirmenin aksine özel yeteneklilik övünme kaynağı olarak kullanıldığında da bu durum bireye zarar verir. Beklentilerin artması bireyin mükemmeliyetçiliğini tetikleyerek kaygı düzeyinin artmasına neden olur, bu da özel yetenekli çocuğun psikolojik süreçlerine zarar verir. Celil GÜNGÖR Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü Kitapçığın tamamını aşağıdan indirebilirsiniz
Selektif Mutizm ya da Seçici Konuşmama, çocuğun okul gibi bazı sosyal ortamlarda konuşma ve iletişim kurma becerilerini kullanmaması şeklinde karakterize edilen, ancak aslında oldukça komplike bir kaygı bozukluğuna verilen isim. Seçici konuşmama teşhisi konmuş çocukların yüzde 90’ından fazlasının aynı zamanda farklı sosyal fobileri ve anksiyeteleri de bulunuyor. Oldukça zor ve sancılı bir rahatsızlık olan selektif mutizmden muzdarip çocuklar, sadece kendilerini rahat ve güvende hissettikleri ortamlarda konuşup iletişim kurabilirler. Selektif mutizmli çocuk ve ergenler, konuşma ve iletişim kurma beklentisinin olduğu ortamlarda çok ama çok ciddi bir sosyal etkileşim korkusuna kapılırlar. Bu sebeple, bu çocukların bulunduğu ortamlarda, diğer bireylerin çocuğun kendini rahat hissetmesi için elinden geleni yapması ve çocuğa iletişim baskısı kurmaması gerekir. Selektif mutizm teşhisi konan çocukların genel özellikleri Bu çocukların çoğunun kaygıya genetik yatkınlığı olduğu ortaya konmuş durumda. Ayrıca bu çocuklar, çoğunlukla bebekliklerinde ayrılma anksiyetesi, sık sık öfke ve ağlama nöbetleri geçirmiş, uyku bozuklukları yaşamış ve mizaç olarak aşırı utangaç çocuklar olarak karakterize edilirler. Bununla beraber, unutulmaması gereken en önemli noktalardan biri de, konuşmaya erken başlamış ve herhangi bir konuşma bozukluğu olmayan çocuklarda da bu rahatsızlığın baş gösterebileceğidir. Selektif mutizm ile travmatik mutizm arasındaki fark nedir? Selektif mutizme sahip çocuklar genellikle bir veya birkaç yerde konuşmamayı seçer, hiç konuşmamayı seçenler ise yok denecek kadar azdır. Pek çoğunun konuşmasını, mizaçları ve sosyal kaygı bozuklukları engeller. Bu çocuklar, beklenti ve sosyal baskıların kendilerinde oluşturduğu korkulardan kendilerini sakınmak amacıyla konuşmamayı seçerler. Travmatik mutizmli çocuklar ise genellikle aniden ve hiçbir koşulda konuşmamaya başlarlar. Bu tip vakalara, ailelerinden birinin kaybına tanıklık etmiş bir çocuğun bu travmatik olaydan sonra hiç konuşmaması örnek verilebilir. Kaç yaşında teşhis edilir? Seçili mutizm genellikle 3-8 yaş aralığında teşhis edilir. Bu çocukların geriye dönük hikayelerine bakıldığında ise, genetik olarak ve çok daha küçük yaşlardan beri yaşadıkları deneyimler sebebiyle rahatsızlığın belirtilerini gösterdikleri, ancak yetişkinler tarafından “sadece utangaç” olarak addedildikleri görülür. Özellikle okul hayatıyla daha da belirginleşen semptomlar sayesinde genellikle öğretmenler tarafından fark edilirler. Selektif mutizm hakkında çalışmaların henüz maalesef oldukça az olması sebebiyle, konuyla ilgili uzmanlar da çok az sayıdadır. Dolayısıyla aslında bu rahatsızlıktan muzdarip pek çok çocuk da, aileler, öğretmenler ve hatta bazı uzmanlar tarafından yalnızca utangaç olarak etiketlenirler. Ancak bu, onlara karşı alınabilecek en yanlış tavırdır. Erken yaşta teşhis neden önemli? Selektif mutizme dair çalışmaların bulguları, tedaviye en erken cevabı alabilmek için teşhis edilebilecek en erken yaşta fark edilmiş olmasının öneminin altını çiziyor; zira çocuk ne kadar uzun yıllar suskun kalırsa, tekrar konuşmasının sağlanmasının da o kadar zor olduğu belirtiliyor. Çocuklarında selektif mutizm olduğundan şüphelenen aileler neler yapmalı? Aileler, öncelikle çocuğun konuşması için tüm baskı ve beklentileri ortadan kaldırmalıdır. Ayrıca, çocuklarına onları anladıklarını ve bu zor zamanlar boyunca onlara yardımcı olacaklarını söylemelidirler. Bu süreçte çocuğun tüm çabaları ve başarıları övülmeli, zorlukları ve hayal kırıklıklarıyla başa çıkmalarında destek olunmalıdır. Tüm bunlarla beraber, özellikle bu rahatsızlık konusunda deneyime sahip bir psikiyatr veya terapistten muhakkak yardım alınmalıdır. Aktaran:https://www.egitimpedia.com/egitim-sozlugu-selektif-mutizm-secici-konusmama-nedir/ Kaynak:https://selectivemutismcenter.org/whatisselectivemutism/ Çocuğunuzla oyun oynamak anne babalara neler kazandırır?
Onunla oyun oynamanız çocuğunuza neler kazandırır? Anne babası tarafından önemsendiğini hisseder. Dolayısıyla öz güven oluşumunu önemli bir şekilde desteklenmiş olur. Evde pasif bir şekilde zaman geçirmek yerine, oyunla kendini daha iyi ifade eder. Bilgisayar ve televizyon başında niteliksiz zaman geçirmek yerine yaratıcı oyunlar oynayan çocukların, problem çözmede ve sosyalleşmede daha aktif oldukları bilinir. Okulda arkadaşlarıyla birlikte olmaya ve onlarla oynamaya alıştığı için tatil zamanı oluşabilecek yalnızlık duygusundan kurtulmuş olur
Stres genel bakış açısı olarak tamamen olumsuz bir durum olarak algılanmaktadır. Oysa ki pek çok durumda olduğu gibi stresinde olumlu ve olumsuz yanları vardır. Öncelikle stres durumlarına baktığımızda genellikle insanlar kazanacakları veya kaybedecekleri kendileri için önemli bir durum karşısında ya da kendi hayatları bakımından önemli bir değişiklik ile karşılaştıklarında stres yaşarlar. Olumlu stres, olumlu sonuçlar yaratan yaşantılardır. Buradaki stres kişi üzerinde olumlu etki yaratır. Stres beyne olumlu yönde etki etmiştir ve birey olumlu performans göstermiştir. Örneğin, birçok öğrenci için sınav durumu bir stres unsurudur. Çünkü bu sınavların sonucunda bir değerlendirmeye tabi tutulup başarıları ortaya konulacaktır. Bu düşünce birçok öğrencinin iyi sonuçlar alması için kendilerini çalışmaya motive etmesini sağlamaktadır. Eğer bir öğrenci hazırlandığı sınavları ciddiye almıyorsa onda herhangi bir stres belirtisi de gözlemlenmemekte. Tabi ki buradaki en önemli kriter stresi doğru yönetme kısmıdır. Eğer stresiniz sizin çalışma azminizi arttırıyorsa bu olumlu stres ile ilgilidir ama yaşadığınız stres giderek performansınızın düşmesine sebep olmaktaysa da bu artık stresi yönetemediğiniz ve kontrolü kaybetmeye başladığınız anlamına gelmektedir. Olumsuz stres, kişinin mutsuz ve umutsuz hissetmesine yol açar. Örneğin öğrencinin ev veya okul ortamında aşırı eleştirilmesi ve kendini başarısız olarak görmeye başlaması nedeniyle stres yaşaması onu olumsuz yönde etkiler. Sınavlara hazırlanırken de yaşadığı stres durumunu olumsuzdan olumluya çevirmek tamamen sizlerin elinde |
YAZARERSAN ERTÜRK Arşivler
Haziran 2021
Kategoriler |